2011 yapımı The Intouchables filmi hayat her şeye rağmen yaşamaya değer sözünün doğruluğunu kanıtlayan en güzel örneklerden biri.
Boynundan aşağısı tutmayan milyoner Philippe, bakımından sorumlu olması için Paris’in varoşlarında yaşayan Afrikalı Driss’i seçerse ne olur? Gerçek bir hikâyeden uyarlanan film, insana yaşam enerjisi veriyor diyebilirim.
Filmin yönetmenleri Olivier Nakache ve Eric Toledano aynı zamanda filmin senaryosuna da imza atmışlar. Başrollerde ise François Cluzet ve Omar Sy var.
Driss’in modern sanat eserinin fiyatına verdiği tepki, operada yaşadıkları ve bunun gibi birçok sahne görülmeye değer. İzlerken kahkahalarla güldüm diyebilirim. Ancak Driss’in hikâyesi biraz havada kalmış gibi. Philippe’in neden onun ailesine yardım etmediği ise başka bir merak konusu.
Filmi sırtlayıp götüren tabii ki Driss rolüne hayat veren Omar Sy. Kendisi oldukça doğru bir seçim olmuş. Yalnız şunu da belirtmekte yarar var, gerçek hayatta Abdel Sellou filmdeki adıyla Driss zenci değil, Cezayir‘den Fransa’ya göçmüş bir göçmen. Film daha fazla ilgi çeksin diye bir zencinin oynamasına karar vermiş olmalılar.
The Intouchables şu anda en fazla izlenen Fransız filmi unvanına sahip. Yani Amélie‘yi bile sollamış durumda. Ayrıca The Intouchables sayesinde, İngilizce dışındaki bir yabancı dilde yapılan bir film en fazla gişe hasılatına sahip olmuş durumda.
The Intouchables, yer yer komedi, ucuza kaçmadan dozunda duygusallık, dostluk ve yaşama sevincinin ön plâna çıktığı ve en önemlisi ön yargıları kırmak adına da izlenmesi gereken yapıtlardan biri. Tavsiye ederim.
The Intouchables IMDb Puanı: 8.6 Benim Puanım: 8.0
“Ölmeden Önce İzlenmesi Gereken Filmler 1-100” ve
“Ölmeden Önce İzlenmesi Gereken Filmler 101-200” listelerine göz atmayı unutmayın.
Çok çok sevdiğim bir filmdir ^.^
Kitabı da var ama henüz okuyamadım.
@kontes Kitabı olduğundan haberim yoktu. Öğrendiğim iyi oldu, çok teşekkürler. 😉
Ben de daha geçen hafta izleme şansı buldum ama keşke daha önce izleseymişim dedi. Hem çok eğlenceli hem de çok dokunaklıydı. Gerçek bir hikayeden uyarlama olduğu için mi bu kadar etkilendim bilmiyorum ama dediğin gibi ön yargıları kırmak adına ve yaşam enerjisini hissetmek adına mutlaka izlenmesi gereken bir film 🙂
Sinemada kaçırmam böyle filmleri. Film sinemada izlenir klasik düşüncesine sahibim:)
Çok beğendiğim filmlerin, özellikle evdekiler de izlemeli diye düşündüklerimin mutlaka DVD`sini alırım. Evet, internetten film veya müzik de indirmem. Saçma sapan moda şeylere para harcayacağıma bu tarz şeylere yatırım yapıyorum sanırım:))
Neyse, yazında şuna takıldım: Zenciler daha mı çok ilgi çeker? Ve neden?
@Greta Bütün bloglarda görüyordum ama ben de izlemeyi ertelemiştim. Gerçekten güzel bir filmdi. 🙂
@Semi M.Eller Ben de o düşünceye sahibim ama… Bazı konularda ayrılıyoruz ne yazık ki. Aslında satın alma değil de önceden ne güzel kiralama dükkanları vardı. Amerika vb. ülkelerde hâlâ yaygın. Bizde de açılsa ne güzel olur.
Film Fransız filmi ve Paris'te geçiyor. Paris'te zencilere karşı oldum olası bir ön yargı var. Gidince ben bile ne kadar çoklarmış diye düşündüm. Diğer göçmen nüfusa göre sayıları daha fazla. Fransızlar zaten herkesi sevmez. Bu yüzden öyle dedim.
Bana kalsa da kiralama en iyi çözüm. Eskiden ne çok film izlerdim, oturduğumuz apartmanda herkes mutlaka film kiralardı. Değiş tokuş yapa yapa günde 3-4 film izlediğimi biliyorum. Film sevgim taaaa o zamanlardan gelir:)) Hele hele korku filmleri, üstelik çocuk denecek yaşta. Bazen düşünüyorum da ben şimdi benim veletlere her filmi izletmiyorum. Korku filmleri hiç. Oysa biz hiç böyle büyümedik, kimse bize onu izleme, bunu izle demedi:))
Film kiralama dedin, bak nerelere gittim…
Zenci meselesinden emin değilim. Evet, Paris`te zenci çok. Ama onunla çok bağlantı kuramadım. Neyse… Bence zaten adamın zenci olmasından çok acayip hoş bir tipti:))
@Semi M.Eller Eskiler iyidir bence de… :)) Çocuklara izletmeyin, biz izledik de ne oldu. 😀
Normal Cezayirli biri oynasaydı film aynı etkiyi yaratmazdı bana göre. Siyah beyaz zıtlığı da vurgulanmak istenmiş olabilir. Bilemiyorum. 🙂