Ana sayfa Uncategorized NEDEN VARIM?

NEDEN VARIM?

149
14
Blog Öykü Yarışması’na 11 blogger öykü gönderdi. Ben de onları bir araya getirerek dergimsi bir şey yaptım malumunuz. Aradan zaman geçti. Sık kullanmadığım ve öykülerin gönderildiği e-mail adresimin Spam kutusuna baktığımda bir de ne göreyim? Yarışma için gönderilmiş bir öykü daha var ve mail Spam’e düştüğü için ben onu görmemişim ve bu yüzden yarışmaya da dahil etmemişim. Büyük skandal! Öykünün sahibi Anlatsam Bi Bok Olmaz (gerçek ismini bilmiyorum 🙂 ) Kendisinden özür diledim ama iş işten geçti tabii. Öyküsünü burada ayrı bir şekilde yayınlarsam umarım beni affeder. Öyküsünü ben beğendim, bakalım siz de beğenecek misiniz?

Neden Varım?

Dünyaya gelmenizin bir nedeni olduğunu düşündünüz mü hiç? Ya da öldükten sonra nereye gideceğinizi düşündünüz mü? Cennet nasıl bir yer? Cehennem ne kadar kötü olabilir? Sorularınızın yanıtını birazdan vereceğim. Ama öncelikle sizi Bayan Angelica’yla tanıştırmak istiyorum. Bayan Angelica Londra yakınlarında ufak bir nehrin kenarındaki evinde 82. doğum gününde ölü bulundu.(13 Eylül 1982) Yazdığı gerilim kitaplarıyla kırklı yaşlarında büyük bir üne sahip olan Angelica psikolojik sorunları nedeniyle hayatının son otuz üç yılında iki katlı ahşap evinden bir kere bile dışarı çıkmadı. Psikolojik tedavi almayı da asla kabul etmedi. O ünlü bir yazardı ve asla deli doktoruna giderek bu ününü zedeleyemezdi. Hiç evlenmedi ve son yıllarını sadece hizmetçisi Gretha ile iletişim kurarak geçirdi. Gretha, Angelica’nın hem hizmetçisi hem de hayat arkadaşı olmuştu. Nehre bakan pencerenin önündeki sallanan sandalyenin üzerinde duran cansız bedeni de Gretha bulmuştu. Elinde bir kitap, bacaklarında battaniye ve yüzünde buruk bir ifade vardı Bayan Angelica’nın.

13 Eylül 2004
Sema ve Caner kampusun bahçesindeki kafeteryada oturmuş kahvelerini içiyorlardı. Okulun ilk günü olduğu için yaz boyunca görmedikleri arkadaşlarıyla sohbet edip, yeni dönemin nasıl geçeceğini konuşuyorlardı. Aynı zamanda Sema’nın 22. doğum günüydü bugün. Sema konservatuarda heykel bölümünde 3. Sınıf öğrencisiydi. Caner ise resim bölümünde okuyan sevgilisiydi. Yaz tatilinde ayrı şehirlerde oldukları için telefonda yaptıkları tartışmaları şimdi yüz yüze yapıyorlardı.
.
.
.
SEMA: Bu konuyu tartışmaktan sıkıldım artık.
CANER: Bu konu dediğin senin sağlığın Sema. Sıkılsan da sıkılmasan da sen tedavi olmayı kabul edene kadar “bu konuyu” açmaya devam edeceğim.
SEMA: Ben de reddetmeye devam edeceğim. Kolay mı sanıyorsun o ilaçları almayı. Bir yıl ömrüm kalsa da, bir gün ömrüm kalsa da kemoterapiye başlamayacağım.
CANER: Ölmekten korkmadığını söylemeye çalışıyorsun ama kimse bu kadar soğukkanlı olamaz. Kendini kandırıyorsun.
SEMA: Ölmekten korkmuyorum. Yaşarken sürünmekten iyidir.
.
.
.
Sema beş ay önce kanser olduğunu öğrenmişti. Daha önce iki yakın akrabasını bu hastalık yüzünden kaybetmişti. Onların tedavi süresince çektiği zorlukları gördüğü için tedaviyi reddetmişti. Caner’le kanser olduğunu öğrendiği ilk günden beri bu konuyu tartışıyorlardı. Sevdiği kızın ölümünü beklemek Caner için hiç kolay değildi tabii ki. 

Sema okuldan çıktıktan sonra her pazartesi olduğu gibi psikologuna gitti. Küçük yaşlardan beri gördüğü kabuslar nedeniyle, üç yıldır düzenli olarak her hafta gidiyordu. 
.
.
.
PSİKOLOG: Nasılsın Sema?
SEMA: Kabuslar devam ediyor. Alıştım aslında ama sabah kalktığımda kendimi çok yorgun hissediyorum.
PSİKOLOG: Son gördüğün rüyalarından birkaçını anlatır mısın?
SEMA: Hala acı çeken kadınları görüyorum. Birbirinden farklı kadınlar. Zenci olanı da var çekik gözlü olanı da var. Tek ortak yanları bir şekilde acı çekiyor olmaları. Bir de…
PSİKOLOG: Bir de ne?
SEMA: Bir de bir adam görüyorum. Eskiden belli belirsiz bir karartı halindeydi ama son zamanlarda netleşmeye başladı. 
PSİKOLOG: Tarif edebilir misin gördüğün adamı?
SEMA: Takım elbise giyiyor. Kirli sakallı ama kaşları yok. Bir de şapka takıyor. Rüyanın geçtiği ortamda, en arkada durup bana bakıyor sürekli.
PSİKOLOG: Seninle konuşuyor mu?
SEMA: Hayır hiç konuşmuyor. Ama son gördüğüm rüyada bana elini uzattığını gördüm. 
PSİKOLOG: O son rüyanı detaylı bir şekilde anlatabilir misin?
SEMA: Ahşap bir evdeyim. Kocaman bir pencere var. Pencerenin önünde sallanan sandalye ve sandalyede oturan bir kadın var. Çok yaşlı bir kadın ve elinde bir kitap var. Kitabı okudukça çığlıklar atıyor.  Neden çığlık attığını bilmiyorum. Kadının karşısında da takım elbiseli adam duruyor. Çığlıklar kesildiğinde adam bana elini uzatıyor. Sonra da uyanıyorum.
PSİKOLOG: İlaçlarını düzenli bir şekilde alıyorsun değil mi Sema?
.
.
.
Sema doktorun yanından ayrıldıktan sonra kendine güzel bir elbise almak için mağazaları dolaşmaya başlamıştı. Doğum günü olduğu için arkadaşlarıyla birlikte akşam dışarı çıkacaklar ve sabaha kadar eğleneceklerdi. Parlak taşlarla süslü, uzun, sarı bir elbise aldıktan sonra ayakkabı bakmak için caddenin karşısındaki dükkana yöneldi. Hızla üzerine gelen arabayı fark edemedi Sema. Hatta ona çarptığını bile anlayamamıştı. Gözlerini açtığında üzerinde sarı elbisesiyle kutu gibi bir odada buldu kendini. Yüzü duvara dönmüş bir şekilde yerde uzanıyordu. Oraya nasıl geldiğini, elbiseyi ne zaman giydiğini, nerde olduğunu bilmiyordu. Sakin bir şekilde ayağa kalktı. Arkasını döndüğünde gördüğü şey onun kaskatı kesilmesine neden olmuştu.

Yıllardır belli belirsiz bir karartı olarak, son günlerde de net bir şekilde rüyalarına giren takım elbiseli adam karşısında duruyordu. Bu sefer gördüğünün bir rüya olmadığına emindi. Çok korkuyordu ama çığlık bile atamıyordu. Yürümeye çalıştı fakat kolunu bile kıpırdatamıyordu. Takım elbiseli adam sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı; “Yine aynı odadayız. Hatırlamıyorsun sen tabii. Bu odaya kaçıncı gelişin biliyor musun?” Sema cevap vermek istedi ama yapamadı. Sadece hayır anlamında kafasını sallayabildi. 

“Bu odaya 47. gelişin. Bu sefer bir trafik kazası yüzünden buradasın. Bu odada cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğin karar verilir. Bu kararı vermek çok basit. Dünyaya ilk geldiğiniz anda siz insanlara bir görev verilir. Bu görevi tamamlayanlar cennete tamamlayamayanlar ise cehenneme gönderilir. Senin görevin kabullenmeyi ve savaşmayı öğrenmekti. Görevlerin yerine getirilebilmesi için sizlere birer yardımcı unsur bahşedilir. Bu yaşamındaki yardımcı unsurun kanser hastalığıydı. Sen savaşmayı yine reddettin. Tıpkı Angelica isimli hayatında reddettiğin psikolojik hastalığın gibi. Ve tıpkı diğer 45 hayatında reddettiğin gibi. Sen henüz cenneti hak etmedin. O yüzden karar vermek çok basit. Cehenneme gönderiliyorsun…”

Sema bir hastane odasında, ufacık yeni doğmuş bir bebek olarak gözlerini açtı. Adı artık Claire idi. İrlanda’da yaşayan çiftçi bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geri gönderilmişti. Diğer bir değişle görevini tamamlaması için cehenneme geri gönderilmişti…

Peki, cennet nasıl bir yer? İşte cennet böyle bir yer;

Anlatsam Bi Bok Olmaz / anlatsambibokolmaz.blogspot.com
Twitter: @iterbiyum

14 YORUMLAR

  1. Arka arkaya tam 2 kez okudum. Son zamanlarda öykünün ana teması hakkında tonlarca makale okumuştum, bu öykü de o yüzden beni fazlasıyla etkiledi 🙂

    • Yorumlar oy sayılmalı demeyelim. Çünkü diğer öykülerle aynı anda yayınlanmadı bu öykü. Yayınlanmaması benim hatam olduğundan bir kitap göndereceğim kesin..

  2. Benim hiç haberim yoktu, diğer öyküleri de okuyamadım bu yüzden..

    Bu öyküyü sevdim… Yazarına daha derin bir değerlendirme yaptığım için kısa kesiyorum, öykü yarışması ne hoş fikirmiş…

Güven Turan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Please enter your comment!
Please enter your name here