Depresyondayım ben. Nerden mi anladım? Akşamları 8’de yatıyorum iki gündür. En son sekizde yattığımda ilkokul.. yok ya ne ilkokulu ben hiç 8’de yatmadım ki! İşin kötüsü yattığım zaman hemen uyuyorum. Normalde gece 4’te bile yatsam uyuyamazdım. Şimdi horul horul uyuyorum bildiğiniz. Bu uyumayla sabah kaçta kalkıyorum peki? 1’de. Sanırsın kış uykusuna yatmışım da zorla kaldırılıyorum. Yaptıklarımdan zevk almıyorum. Sevdiğim ve izlemek için kavga ettiğim dizileri bile izlemek içimden gelmiyor hiç. Herkes uyuduğu zaman kalkıyorum geceleri kitap okuyorum sabaha kadar. Sessizleştim ben. Artık konuşmuyorum eskisi kadar çok. Mutlu olamıyorum. Mutlu değilim ben.
26 Kasım doğum günümdü. Geç yatıp geç kalkmıştım. Bütün gün evde pijamayla dolandım. İnternette Facebook’tan gelen doğum günü mesajlarına teşekkür ettim. Akşam olunca da erkenden yattım. Çünkü ne bir pasta ne bir hediye ortada hiçbir şey yoktu. Bunun üzerine ben de koca çocuk küstüm. Daha doğrusu kendime küstüm. Kaç yaşına gelmiş insanlardan pasta ve hediye beklediğim için. Herkesin üzerindeki normallik mi kızdırmıştı beni yoksa beklentimin altında reaksiyon gelmesi mi bilemiyorum. Açıkçası ‘Doğum günü denen hadise nedir? Neden kutlanır? Yoksa ‘dış güçlerin tüketim kültürünü yaşatmak için kurguladıkları bir oyun mu?’orası da meçhul. Gerçi ben istemiyorum öyle partiler, kutlamalar. Gelmesin eş dost akraba. Kalabalık da sevmem zaten. Yalnızca bir pastam olsun bir de mum. Yirmi üç mum da istemem hani bir mum yeter bana. Kardeşimle kavga edelim o tek mumu üflemek için. Sonra ben dilek tutayım içimden. Karar veremiyim dileklerim arasında. Annem elime bıçağı versin, ‘Hadi sen kes pastanı’ desin. Sonra bana ortaklaşa aldıkları hediyeyi versinler. Babam ‘Kardeşin aldı bunu’ desin. Küçükken, alınan hediye, oyuncak değil de giysi olduğu zaman üzüldüğüm gibi hediyeyi açınca yüzümü buruşturayım önce. Sonra da hiç yoktan bir hediyem olduğu, beni düşünen sevdiklerim olduğu için unutuvereyim her şeyi. Olmadı. Olamadı hiçbiri. Belki de benim yüzümden. Bilmiyorum.
27 Kasım’da ALES vardı. Ben gene depresyondaydım. Gece kalkıp Okan’ı izledim. Sonra da uyuyamadım sabaha kadar. Annem Maslak’a kadar götürdü beni. Arabada sessizlik. Lensten gözlerim yanıyor. İnerken kapıyı çarptım yüzüne, ‘Başarılar’ sözünü havada bırakarak. 1 saat erken vardım sınav yerine. Boş boş baktım salon görevlisine. Matematik dahisi olan ben ilk soruları bile zor yanıtladım. Şıkları işaretlerken o yuvarlak kutucuk küçüldü, küçüldü ve kayboldu sanki. Sonra toparladım kendimi ama ne yaptım ben de bilmiyorum. Umarım doğru yanıtlamışımdır. Sınavdan çıkınca soğuk hava çarptı yüzüme. Yürüdüm yavaşça Pazar gününün boş yollarında. Düşündüm, düşündüm ve düşündüm. Düşündükçe de başa döndüm. Sonra sordum kendi kendime aynı şarkıdaki gibi ‘Neden sanki dünya dar geliyor insana?’.
Güven