Çoğunluğun çok beğendiği, yere göğe sığdıramadığı film olan “Midnight in Paris” bana göre güzel filmdi ama o kadar da abartmaya gerek yok. Filmin afişiyle başlayacak olursak, afiş cidden güzel. Bastırıp odanıza asacak kadar güzel olmuş. Afişin beni etkilemesindeki en önemli etken kuşkusuz Vincent Van Gogh‘un “Starry Night” (Yıldızlı Gece) isimli tablosunu gökyüzü efekti olarak kullanmaları. Tablonun yere yansımasını da yapmışlar güzel durmuş. Van Gogh tabloyu Saint-Rémy’de Haziran 1889’da, akıl hastanesinde yatarken ve sıkça gelen nöbetler yüzünden akıl sağlığının çok da düzenli olmadığı bir zamanda yapmış. Resmi önemli kılan bir başka nokta ise bakarak değil, haya gücünü kullanarak yapmış olması. Bu önemli eseri yakından incelemek isterseniz New York‘ta bulunan Modern Sanatlar Müzesi’nde görebilirsiniz.
Gelelim filme… Filmin başlangıcında karşınıza Paris’ten enstanteneler çıkıyor. Vimeo için çekilmiş Paris konulu bir videoya benzeyen görüntülerden sonra film başlıyor. Filmin yönetmeni Woody Allen (Onun dedikodusunu sonra yaparız). Inez (Rachel Adams) ve Gil (Owen Wilson) sonbaharda evlenecek olan nişanlı bir çifttir. Inez’in babasının işi dolayısıyla Paris’e tatile gelirler. Gil Paris’e aşık olur ve orada kalmak ister. Yeni kitabı için ilham aramaktadır. Nişanlısı ise Amerika’dan başka bir yerde yaşamayı aklının ucuna bile getirmez. Gil bir gece sokakta yalnız dolaşırken karşısına bir araba çıkar ve arabadakiler onu çağırır. Arabaya biner ve büyülü bir şekilde 1920’lerin Paris’in gider. Aklınıza ne kadar sanatçı geliyorsa hepsiyle tanışır. Benim favorim Adrien Brody‘nin oynadığı Salvador Dali‘ydi. Her gece her gece 1920′lere gider gelir. Arada bir ton olay olur, sonunda nişanlısından ayrılır ve iki kere gördüğü, antikacıda çalışan kıza aşık olur.
![]() |
Van Gogh -Yıldızlı Gece – 1889 |
Filmin renkleri oldukça sıcak ve filme samimi bir hava katmış. Ona diyecek laf yok. Filmin içinde bazı sorunlar var gibi geldi bana. Gil Paris’te sarhoş bir vaziyette, gece gece oteline yürüyerek gitmek isterken kayboluyor. Ne kadar yürüdüyse artık, kendini, bilmediği bir yerde buluyor. Filmde bize verilmek istenen imaj; Paris’te geceleyin yalnız başınıza dolaşabilirsiniz. Tamamen yalan! Paris’e gitmiş biri olarak hiç de güvenilir bir yer olmadığını söyleyebilirim. Akşamın 8’inde bile Eiffel Kulesi civarında kendinizi güvende hissetmiyorsunuz. Bir de üstüne şehir bir ton hırsız dolu. Louvre Müzesi‘ni gezerken arkadaşımın bilmem kaç yüz eurosunu bile çaldılar. Polise gittiğinizde de hırsızlıkla uğraşacak vakit yok yanıtını veriyorlar. O nedenle aklınızda olsun, Paris’te gece gece yalnız, üstüne sarhoş, dil bilmez, yol bilmez şekilde dolaşılmaz. İkinci olarak Paul ve karısının Gil ve Inez ile buluştuğu sahnede Paul’ün karısının elinde tuttuğu Dior poşetine gözüm daldı bir beş dakika. Ürün yerleştirme yapacaksınız bari çaktırmadan yapın. Bembeyaz poşeti sokmuşsunuz filmin içine.