İstanbul‘un önemli müzelerinin dün size selamı vardı. Nereden mi biliyorum? Dün yine ve yine onları ziyaret ettim de ondan.
Sabahtan önce bir İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne uğrayayım dedim. Gülhane Parkı‘nın girişinin yan tarafından müzeye çıkan hafif bir yokuş var biliyorsunuz. Oranın başlangıcında normalde güvenlik kulübesi ve güvenlik olurdu her zaman ama bugüne kadar sen kimsin, nereye gidiyorsun denildiğine ilk kez şahit oldum. Görevli nazik bir şekilde önce personel olup olmadığı sorunca önce bir afalladım. Dedim yok müzeye gidiyorum. Bunun üzerine hangisine gideceğimi sordu. Arkeoloji dedim, Topkapı kapalı biliyoruz herhalde. Çantamı da aradı sağ olsun. Sultanahmet‘teki Dikilitaş‘ın önünde gerçekleşen terör olayı sonrası güvenliği arttımışlar sanırım. Müzeye girerken de yine çantamı aradılar. Bu arada bilmeyenlere tekrar söylemiş olayım. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, binanın depreme dayanıklı hale getirilmesi için büyük bir tadilat içinde (Tadilatta olan Arkeoloji Müzesi. Çinili Köşk ve Şark Eserleri kısmında tadilat yok). Gişelerin olduğu kısmı da yeniliyorlardı. Bu kez farklı bir şey yapıp gezerken Snapchat‘te de paylaşımlar yaptım. Bu ara yoğun olarak kullanıyorum bu uygulamayı. Takip etmek isterseniz eğer kullanıcı adım: benolmeden.
Müzeden sonra çıkıp Gülhane Parkı‘nda vazgeçilmez ikilim olan simit, kahve ikilisini mideye indirdim. Kahve sevmiyorum ama simitle iyi gidiyor. Ne yapsam diye düşünürken, uzun zamandır İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi‘ne gitmediğimi fark ettim. Gidince gördüm ki müzede benden başka kimse yok. Bilginiz olsun, müze haftanın her günü açık ve Müzekart geçerli. Siz ziyaretçilerini bekliyor. İslam dünyasının bilimden bu noktalara geldiğini görüp kahrolmak için oldukça iç karartıcı ama bir yandan da gurur verici bir müze. Unutmadan söyleyeyim, bu müzenin güvenlik görevlileri de diğer müzelere oranla daha kibar, saygılı ve ilgili.
Oradan da çıkıp ne yapsam diye düşünürken, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi‘ne gitmeye karar verdim. Bu küçük müzeye artık Sultanahmet‘e gidince mutlaka uğruyorum. Zira cebimde Müzekart, yıl boyunca gir çık ohh mis. Mozaiklere yine hayran kaldım ama keşke alanı biraz daha büyültseler diye düşünmedim değil. Müze hakkında detaylı bilgiyi şu yazımda okuyabilirsiniz.
Çıkınca bir de Ayasofya‘ya uğrayayım ayıp olmasın dedim. Meydan yine polis doluydu. Müzeye girince ne göreyim kapıda bildiğiniz kuyruk! İlk başlarda bu kuyruğu giriş için sanıp salak gibi bekliyordum ama meğer gişelerin kuyruğuymuş. Şimdi hiç beklemeden milleti yara yara direkt turnikelerin yanına gidiyorum. Ayasofya‘nın içinde de restorasyon var söylemiş olayım. Üst kata çıkarken, biraz tırmanıyorsunuz biliyorsunuz. Ben orada sürekli bir düşme tehlikesi atlatıyorum nedense, o taşlara basıp bir gün kayıp kafayı yaracağım ama ne zaman…
Ayasofya sonrası eve dönerken Haliç Metro Geçiş Köprüsü‘nde baktım martılar şov yapıyor hemen Snap atayım dedim ve sağ olsunlar bana poz vermeyi de ihmal etmediler. İstanbul’un martısı bile bir başka arkadaş!
*Tekrar hatırlatmış olayım; Snapchat, Twitter, Instagram ve Facebook‘ta benolmeden adıyla beni takip edebilirsiniz.
Bizde ara tatilde kar yağarken tenha olur, patlama olmaz dedik ve düştük yollara. Topkapıdan geri döndük kapalı imiş Ayasofya ve Türk İslam sanatları müzesine gittik. Biraz geç gidince resmen müzeden atıldık, biz çıkana kadar tüm ışıklar söndürüldü. "Ne oluyor lan müzede bir gece mi?" desem dirilecek mumya yok 🙂
Müzeye geç gidilir mi aa! 😀 Benim gibi sabahın köründe gidin bir dahaki sefere. ahahah 😀
Hep gezmek istediğim yerlerde ve üstelik kaçıncı tura dönüyorsun, kıskanıyorum çok:)
😀 I love Müzekart! 😀