Ana sayfa Uncategorized Aman Ayıp Olmasın!

Aman Ayıp Olmasın!

157
4
Dişçi korkusuna ben tamamen farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Hepimiz dişçiye gitmekten çekiniriz, hatta bazılarımız dişçi lafını duyar duymaz ürperirler. Ancak bana göre çoğu insan dişçiye, korkusundan ziyade, dişçiye ayıp olmasın diye gitmek istemiyor. Çünkü küçüklüğümüzden beri yaptığımız her yanlışta uyarılan, okulda yaramazlık yaptığımızda cetvelle ya da ufak bir tokatla cezalandırıldığımız bir toplum olduğumuz için dişçide de bu tarz bir uyarılma yöntemiyle karşılaşmaktan korkuyoruz. Diyelim ki çürük bir dişiniz var ve dişçiye gittiniz. Cesaretinizi toplayıp dişçi koltuğuna oturdunuz. Ağzınızı açtıktan 30 saniye sonra dişçiden ilk tepki gelir “Hımm.” Buradaki ‘hımm’ “Bunu bu hale getirmeyi nasıl becerdin. Aklın neredeydi bu hale gelmeden önce? Ne biçim insansın sen?”dir. Bu ilk tepkiden sonra dişçi, kendi işi değilmiş ve bunu para için, görevi olduğu için yapıyor gibi değil de siz binbir ricayla onu oraya oturtmuşsunuz ve kendisi sevap işliyormuşçasına dişinizi tedavi etmeye başlar. İşlem bittikten sonra “Ben bir şeyler yaptım ama ne kadar süre böyle kalır bilemem. Dişlerini iyi koruman lazım, yoksa bir dahakine ben bile kurtaramam” vari cümleler söyler. Dişinizin acısına mı bakacaksınız dişçinin nasihatlerini mi dinleyeceksiniz anlayamazsınız. Bu lafları yedikten sonra gel de bir daha dişçiye git!
Korkularımıza geri dönecek olursak işin açığı bizler karşımızdaki kişiye mahcup olmaktan korkuyoruz. Dişçiye gitmeden önce ayıp olmasın diye dişlerini fırçalayanlar ellerini kaldırsın! Hepimiz. Elimizden gelse çürük dişe dolgu yapıp öyle gideceğiz dişçiye. Aslında bize mahsus olan bu ‘aman ayıp olmasın’ duygusu bir tek dişçiye gitme zamanında ortaya çıkmıyor. O zaman şimdi de eve temizlikçi gelmeden önce evlerini toplayanlar ellerini kaldırsın! Temizlikçi gelmeden önce babamın bana her zaman söylediği söz “Temizlikçi gelecek toplasana eşyalarını!!” Arkadaşım onun işi o zaten, ben niye kaldırıyorum. Sen onun parasını bana vereceksen orası ayrı tabii. Temizlikçi gelmeden evini süpürenler tanıyorum siz ne diyorsunuz. Böyle söylüyorum ama hepimizde var o ‘aman benim evim güzel gözüksün, temizlikçi bile beğensin, konu komşuya onun evi zaten derli toplu desin’ imajı yaratma arzusu. Şimdi bu mahcup olma duygusunun ortaya çıktığı bambaşka bir alan söyleyeceğim: Kaza yeri. Ben arabayla giderken kaza yapsam, ilk aklıma gelen şey acaba bugün hangi boxer’ımı giymiştim olur. Doktor gelince ayıp olmasın ama değil mi? Doktor demişken doktora gittiğimizde hiç anlamadığım bir şey var: Tişörtünü sıyır. İşte bu sıyırma işlemi beni geriyor. Sanki tişörtümü sıyırınca altından bir çöplük çıkacakmış hissiyle zorlanıyorum. İşte bu da mahcubiyet. Son olarak, ayıp olmasın duygusu yaşanan yerlere örnek ayakkabıcılardır. Ayakkabıcılarda ayakkabınızı çıkardığınızda çorabınızın delik olmaması, ayağınızın kokmaması ve terli olmaması için dua edersiniz. Ayakkabının çıkarıldığı o anda çorapla bir an göz göze gelirsiniz ve bu dediklerimden hiçbiri yoksa derin bir oh çekersiniz. Bir de yeni ayakkabı ile eski ayakkabınızın yan yana gelmesiyle eski ayakkabınızdan soğuma ve onu bir dakika bile görmeye tahammül edememe durumu kendini gösterir.
Her toplumda olan ancak Türk toplumunda yoğun bir biçimde görülen ‘elalem ne der, ne düşünür’ ve ‘aman ayıp olmasın’ durumunu hepimiz bir zaman yaşamışızdır. Bana göre önemli olan, başkalarının ne dediğini, ne hissedeceğini düşünmemek, hayatı doldu dolu yaşamak en güzeli. Yani hayat boş eğlen coş!  (Acaba bu yazıyı okuduktan sonra elalem benim hakkımda ne diyecek? 🙂 )

4 YORUMLAR

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here