Hollanda‘ya gidip de babam gibi Van Gogh Müzesi’ne gitmeden dönmeyin. Giriş 14 Euro. Ben bir vesileyle iki kere gittim. Biletinizi isterseniz girişte ya da Amsterdam ana tren istasyondan çıktığınızda karşınızda olan Tourist Information’dan alabilirsiniz. Burada iki günlük müze kartları da mevcut. Bu müze kartıyla sıra beklemeden de içeri girebilirsiniz. Mont, çanta vs. içeri sokmak yasak. Bunları girişteki vestiyere bırakıyorsunuz. Resim çekmek de yasak. Sakın kalkışmayın bile! O kadar büyük bir yer değil. Yarım saatte gezersiniz ama işte adamlar pazarlamayı iyi biliyor. Her müzede olduğu gibi burada da görevli sorunu var. Duygu’yla gittiğimiz zaman Duygu elindeki broşürü resme doğru uzattı. Anında güvenlik yanımızda bitti. Ben duyamadım ama elindekini tabloya öyle tutma demiş. Biz gezip bitirene kadar da gözleriyle bizi yedi güvenlikler. İyi oldu bizi kollamaları çünkü benim de aklımda şu tabloyu nasıl kaçırsam ya da bir anda Ay Çiçekleri tablosunu ortadan ikiye nasıl yırtabilirim tarzında düşünceler vardı.
Her bölümde Van Gogh’un hayatını koca koca harflerle duvarlara yazmışlar. Ben okumadım şahsen. Sıkılıyorum okurken. Onları kitaptan, internetten de okurum. Tabloları görmeye geldim ben arkadaş. Zamanım kıymetli benim. Bazı tabloları kriminal incelemeye alır gibi detalı incelemişler. En ufak ayrıntısına kadar görebiliyorsunuz. Üç tane de ipad koymuşlar oradan da resmi çeşitli şekillerde görme imkanınız var. Van Gogh’un ünlü yatak odası tablosunun ise birebir gerçeğini yapmışlar. Girişte hediyelik eşya dükkanı var. Oradan da kartpostal alın hatıra olsun. Diğer şeyler oldukça pahalı. İşin garibi bisiklet bile satıldığını gördüm gözlerimle.
Aslında çok matah bir yer diil ama siz gidin görün yine de.
