Kaptan Paşa Deniz Otobüsü #1
Büyükada İDO İskelesi
Kabataş’tan başlayan yolculuğumuz bir buçuk saat sonra Büyükada‘da son buluyor. Şansımıza hava günlük güneşlik. Bir iskeleden çıkıp diğer iskeleye doğru yollanıyoruz. Büyükada‘daki 7 mekânda sergilenen eserlerin ilki Büyükada İDO İskelesi‘ndeki Kaptan Paşa Deniz Otobüsü‘nde. Kim düşünmüşse aklına sağlık, fazlasıyla beğendiğimiz çalışmalardandı. Burada iki sanatçının çalışması yer alıyor. İlk olarak 1997’de yapılmış olan deniz otobüsünün içine kafanızı eğerek giriyorsunuz; ortam karanlık ama zifiri değil.
Sizi Marcos Lutyens‘in “Neurath’ın Gemi Askıları” adlı yerleştirmesi karşılıyor. Ahşap geminin içi tamamen keçe ile kaplı. Karşımızda, merkezde ters çevrilmiş bir kayık var. Etraftaki gemi halatları ise dinlenmek için düşünülmüş. Sanatçının GÖZDER’de görme engellilerle yaptığı rüya ve renk üzerine röportajların ses kaydını farklı bir şekilde dinliyorsunuz.
Daha sonra üst kata çıkıyorsunuz. Burada Pınar Yoldaş‘ın çalışması “Suyun Kalbi” atıyor. Dikkatli bakarsanız eğer boruların içinden suyun geçtiğini görebilirsiniz. Deniz suyunu gemiye alan borularla bir nevi dolaşım sistemi yaratılmak istenmiş. Su kirliliğine dikkat çeken eser, beğendiklerim arasındaydı.
Büyükada Halk Kütüphanesi #2
Nizam Mah. 23 Nisan Cad. No: 41
Deniz otobüsünden sonra biraz merdiven çıkıp adanın içlerine doğru yola koyulma zamanı. Sıradaki durak bir kütüphane. İlçedeki halk kütüphanesinde Merve Kılıçer‘in “Mater.ial” adlı projesi yer almakta. İlk bakışta “Bu ne ki ya!” diyebileceğiniz proje, derinine indikçe daha da anlam kazanmaya başlıyor.
Proje, Mezopotamya ve Anadolu’daki iki eski tanrıçaya adanmış: Sümer-Babil tanrıçası Tiamat-kaosun ruhu ve tuzlu suların hakimi ve Inana ya da İştar– “yeryüzünün ve göklerin hakimi”, aşk ve doğurganlık tanrıçası. Masanın üzerindeki, tanrıçalara adanan iki kitap farklı tekniklerle yapılmış. Bunun yanında masalar, tabureler, kitaplar, çizimler kısacası her şey Merve Kılıçer‘in usta ellerinden çıkma. İşin ilginç yanı ise Kılıçer, tüm resimleri, çizimleri altta fotoğrafını paylaştığım kuru bitki ile yapmış.
Splendid Palas Oteli #3
Nizam Mah. 23 Nisan Cad. No: 53
Kütüphaneden çıkıp bir otele giriyoruz şimdi de. Gümüşi kubbeleri ve kırmızı panjurlarıyla Splendid Palas Oteli bana ilk bakışta Tac Mahal’i hatırlatıyor. 1908’de yapımına başlanan otel 1911’de açılmış ve Art Nouveau tarzından esinlenilerek inşa edilmiş. Doğu ile Batı tasarımının bir sentezi adeta… Bir gün de konaklamak için yolum düşer umarım… Girişteki kafesi de soluklanmak için ideal.
Sade ama bir o kadar da gösterişli merdivenlerden yukarı çıkarak otele giriş yapıyoruz. Tam girişte sağda koca bir ayna karşılıyor bizi. William Kentridge‘in eseri ise otelin birinci katında.
Eserin ne olduğundan habersiz birinci kata çıkıyoruz. Bir video çalışma! Ortada bir masa ve iki sandalye. Beni etkileyense kapı camlarına yansıtılmış olan görüntüler oldu. “Ah, içli makine” adlı beş kanallı bir video projeksiyon gösterisi olan çalışma, Troçki’nin 1929-1933 yılları arasında Büyükada’da geçirdiği sürgün yıllarından izler taşıyor. Otelden ve eserden ayrılmak zor olsa da gidilecek daha çok mekân var…
Rizzo Palas #4
Nizam Mah. Kadıyoran Cad. No: 29
Sırada Rizzo Palas var. Ahşap bir ev… Hani görünce, restore edilse ne güzel olur diye düşündüğümüz türden. İlk sahibi Stefan Rizzo olan ev, on dokuzuncu yüzyıldan kalmış. 1961’e kadar ev olarak kullanıldıktan sonra Balıklı Rum Hastanesi Vakfı tarafından alınıp 2010’a kadar pansiyon olarak hizmet vermiş.
Girişte kitap okuyan bienal görevlisini görünce ben de mi kitabımı getirip şuraya kurulsam ve doya doya okusaydım diye hayıflandım doğrusu. Olmadı verandasına yayılıp adanın sessizliğine dalıp gitsem… Bu arada Büyükada‘daki bienal görevlileri genel olarak yaşını başını almış insanlardı. Acaba ada sakinleri mi diye düşünmeden edemedim.
Gelelim esere… Rizzo Palas‘ta yer alan Ed Atkins‘in “Hisser” adlı video çalışması Büyükada rotasındaki en beğendiğim eser oldu. 1982, Oxford doğumlu olan Atkins, eserinde 2013 yılında Florida’da garip bir şekilde ölen Jeffrey Bush’tan ilham almış. Bush, odasında oluşan çukura yatağıyla birlikte düşmüş ama yatak ve vücudu bulunamamış. 21 dakika 50 saniyelik video’yu başından sonuna izleyin derim. Normalde sıkılır, yarım bırakırdım ama ben izlediysem herkes sıkılmadan izler diye düşünüyorum.
Mizzi Köşkü #5
Nizam Mah. Çankaya Cad. No: 31
Mizzi Köşkü, bildiğiniz köşk! Görünce burası gerçek olamaz, film seti mi yoksa diye çok düşündük ama yok, hepsi gerçek. Beni benden alırsan seni sana bırakmam tarzında inşa edilen köşk, şimdiden hayallerime girmeyi başardı diyebilirim. Duvarların rengine bakın yahu!
“On dokuzuncu yüzyılın sonunda George Mizzi tarafından bir ev olarak inşa edilmiş olan, Al Palas olarak da bilinen Mizzi Köşkü, 1930-1940 arasında San Remo Oteli olarak kullanılmıştır. Sıkıştırılmış kırmızı tuğladan örülmüş olan cephesi ve anıtsal köşe kulesi, İtalyan mimar Raimondo D’Aronco tarafından 1894’te tasarlanmıştır.”
İçeri girdik ama kimsecikler yok. Duvarlara dayalı fotoğraf baskılarına bakarken bienal görevlisi sessizce içeri girerek bizi bir an olsun korkutuyor. “Korkmayın, canlıyım. Soğuktu da kahve almaya gittim,” diyor ama biz diğer tarafa gittik geldik haberi yok. Mekânda sergilenen sanatçı Susan Philipsz’in “Elettra” adlı projesi, radyonun ilk mucitlerinden olan Guglielmo Marconi’ye ait batık gemi Elettra’nın su altındaki kalıntılarına dayanıyor.
Çankaya 57 #6
Nizam Mah. Çankaya Cad. No: 57
Mizzi Köşkü’nden sonra yine aynı cadde üzerinde değişik bir mekândayız. Birbirinin kopyası, yan yana iki ev. Çankaya 57‘de Daria Martin‘in bir video çalışması yer alıyor. İçeri girdiğimizde bienal görevlisi, sanatçının, öncelikle gelen ziyaretçilerin sinestezi ve video hakkında bilgi sahibi olmasını istediğinden bahsedince video hakkındaki bilgilendirici metni, broşürü alıp küçük salonda okumaya başlıyoruz. Ancak tam o anda videonun yeniden başlama anına denk gelince okumaya ara verip, odaya, videoyu seyretmeye giriyoruz. Bizden sonra gelen herkes 5’er dakika oturup çıkıyor. Bizse sonuna kadar izlemeye kararlıyız. Beyoğlu mekânlarını gezerken yaptığımız yanlışın acısını çıkartmak ister gibiyiz.
“Bu ikiz ev, Ermeni bir işadamı tarafından iki kızı için 1907–1908’de yaptırılmıştır. Troçki’nin Büyükada’da bulunduğu süre içinde birkaç hafta geçici olarak burada kaldığı, daha yakın zamanda gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın burada yaşadığı söylenir ve ev, Türk televizyon dizisi “Dudaktan Kalbe”nin çekimleri için kullanılmıştır.”
“Martin’in Eşikte adlı filmi, şu sorudan esinlenen bir melodram: “Bir anne çocuğuyla gereğinden fazla empati kurabilir mi?” Bu film aynı zamanda, sanatçı Daria Martin‘in ayna-dokunuşu sinestezisi denilen yüksek fiziksel duyarlılık hali üzerine yaptığı araştırmadan esinlenerek yarattığı üç kısa filmin ikincisi. Bu nöreolojik duruma sahip kişiler, başka bir kişiye, hatta bir nesneye dokunulduğunu gördüklerinde, kendi bedenlerinde de somut bir dokunma hissi yaşarlar…” Yazının devamını mekânda alacağınız broşürden okuyabilirsiniz.
Troçki Evi #7
Nizam Mah. Hamlacı Sok. No: 4
Büyükada’daki bienal mekânlarının son durağı olan Troçki Evi‘ndeyiz.
“Yanaros Köşkü, bahçesi ve iskelesi, 1850’lerde Büyükada’nın Batı tarafında Nikola Demades tarafından yaptırılmıştır. Lev Troçki, adadaki dört yıllık sürgününün sonlarına doğru, 1932-1933 yılları arasında bu evde yaşamıştır.”
Troçki Evi‘nin bakımsız bahçesinden aşağı, denize doğru yürüyoruz. Unutmadan söyleyeyim, aklınızda bulunsun, hava kötüyse eğer yerler çamur olabilir ona göre önleminizi alın derim. Bir de yerler fazla kaygan düşmeyin sakın. Sahile ulaştığımızda bizi bir nevi hayvanat bahçesi karşılıyor. Nuh’un Gemisi karaya oturmuş da hayvanlar denize dökülmüş sanki.
Adrián Villar Rojas‘ın mekâna özgü enstalasyonu olan “Tüm Annelerin En Güzeli” organik ve organik olmayan malzemelerden yapılmış. Sadece sanatçının ismini yazmak yetmez zira onlarca kişinin bu enstalasyonda emeği olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Yirmi dokuz adet, birebir gerçek boyutlarında oluşturulan replika hayvan heykelleri oldukça ilginçti. Bienalde beğendiğim çalışmalar arasında yerini aldı bile.
***14. İstanbul Bienali‘nin Beyoğlu‘ndaki 21 mekânını bir günde gezebileceğimiz rehberi de okumayı unutmayın.
[…] 2015’te yapılan 14. İstanbul Bineali kapsamında adadaki birçok görsel mekan ziyaretçilerini ağırlayarak ününü fazlaca duyurmuş. Sayın Güven Turan notlarını çok güzel bir şekilde fotoğraflayarak paylaşmış göz atmak isterseniz tıklayın […]